
Görünmez Bağlar: Maria Grazia Chiuri ile kızı Rachele Regini
Alberto Pinteño
Tarih boyunca kadın dayanışması ile güven duygusu arasında kurulan binlerce bağlantı örneğine, referansa rastlamışızdır. Yüzyıllarca ataerkil düzene maruz kalan toplumlarda sayısız kadının birbirine destek olduğu bilinir: Chanel’in sağ kolu Ana de Pombo, kontes Praskovya Bruce’un sırdaşı Büyük Katerina, tahtını torunu Karole Vail’e veren Peggy Guggenheim… Dolayısıyla şu meşhur atasözünü şöyle değiştirebiliriz; “Her başarılı kadının arkasında bir başka başarılı kadın vardır.” Günümüzde, Dior modaevinin enerjisi de bu sözle bağdaşır nitelikte. İtalyan tasarımcı Maria Grazia Chiuri, 2016’da Dior hazır giyim ve aksesuar bölümüne atanarak, efsanevi Fransız modaevinin ilk kadın Haute Couture direktörü oldu. Ardından 2019’da Chiuri’nin kızı Rachele Regini, kültürel danışman olarak Dior’da yeni bir dönemin göstergesi olarak işe başladı. Ve bizleri kesinlikle hayal kırıklığına uğratmadı. Bugün, 1946 yılında Christian Dior tarafından Paris’te kurulan modaevi hâlâ ışığını koruyor. Bugün de güneş ışınları ahşabın hakimiyetindeki etkileyici, kitaplarla dolu odadaki her objeye değiyor: Venedik’e özgü barok tarzdan Amerikan Art Deco stiline uzanan eşyalara, Paris porselenlerinden Afrika kumaşlarına, Flaman tablolardan (Picasso, Alphonse Mucha, Isabella Blow, Veruschka) çiçeklerin resmedildiği yüzlerce sehba kitabına… Ve iki nesli temsil eden anne kız, kültür, zanaat, aile kökleri ve moda üzerine adeta rapsodi yapıyor.
HARPER’S BAZAAR: Rachele sizinle birlikte kumaşlarla, tasarımlarla çevrili bir ortamda büyüdü ve nihayetinde sizin gibi kendini modaya adadı. Yine de net bir tavırla modaya karşı çıktığı bir zaman dilimi oldu. Sizce modaya dair düşünceler, kuşaklar arası değişime nasıl maruz kalıyor?
MARIA GRAZIA CHIURI: Kuşaklar arasında oldukça büyük görüş farklılıkları var. Rachele ve benim dönemim kıyaslandığında, modada fazlaca değişim yaşandığını söylemek mümkün. Mesela moda endüstriyelleşme yolunda ilerledi. Ben sektörde çalışmaya başladığımda moda oldukça küçük bir endüstriydi. Özellikle İtalya gibi ülkelerde küçük aile şirketlerine rastlamak olağandı. Önceleri tasarımcılar yalnız çalışır ve işin sahibi olarak görülürlerdi. Şu anda kesinlikle bu gerçeklik değişti. Dolayısıyla bu farklılık, benim modayı özgürlüğü ifade etmenin bir yolu olarak görme algımı da değiştirdi. Dior’un kreatif direktörü olmak ise benim için hayal etmesi zor, karmaşık bir rüya gibiydi.
RACHELE REGINI: Modaya dair yaşanan tartışmaların son yıllarda zirveye çıktığını düşünüyorum. Belki sizin gençliğinizde moda kimliği ifade etmenin bir yolu olarak görülüyordu fakat günümüzde bu anlam yoruma açık hale geldi. Modanın tartışmaya açık oluşu artık anlaşılabilir bir gerçek. Ancak sanırım bir dönem modaya karşı duyduğum düşmanlık da bu gerçeklikten beslendi. Diğer yandan, problemlerin tüm bunlardan daha karmaşık olduğunu anlamak da çok önemli. Modayla aramdaki diyalog zamanla değişti ve farklı cevapların da var olduğunu zamanla anladım.
M.G.C: Evet, moda benim işe başladığım dönemde günümüzdeki kadar global bir kavram değildi. Tasarım okuduğum yıllarda bana çizmeyi, boyamayı, iyi giyinmeyi öğrettiler. Şimdiyse her şey tamamen farklı. Moda sayısız farklı konuya referans yapabiliyor ve ben Rachele ile aynı eğitimi almadığım için onun bu durumu daha iyi kavradığını gözlemleyebiliyorum.
R.R: Daha ilk dersimde imajları yorumlamayı ve sanatta kadının rolünü tanımlamayı öğrendim. Günümüzün eğitim anlayışı annemin dönemine kıyasla oldukça farklı.
M.G.C: Rachele, eğitim sisteminin tamamen farklı olduğu İngiltere’de eğitim alma fırsatı buldu. Ben okulda sanat eğitimi aldım ancak ders kitaplarında asla kadınlara dair bir bilgi bulamazdık. Kitaplar çoğunlukla Rafael gibi İtalyan sanatçıların tarihine odaklıydı.
R.R: Kadınların ders kitaplarına dahil edilmeme sebebi, onların resimde etkileyici bir rolleri olmaması olarak gösteriliyor. O dönem kadınların isimlerinin bilinmediği bir gerçek. Resim eğitiminin temelini çıplak model çizimleri oluşturuyor ki, bu da kadınların o dönem açık şekilde yapamadığı bir pratik. Dolayısıyla, bilinir olamadıkları ve ayrımcılığa maruz kaldıkları bir çağ.
M.G.C: Bu konuyu Rachele ile konuşmayı seviyorum. Üniversiteye gitmek için Londra’ya taşındığı zaman, öğretim ve moda kritikleri hakkında kıyaslamalar yapmaya başladık. Söylemek istediklerimi ifade etme konusunda bana yardımcı oldu ve ben de onun bakış açısını anladım. Kendi jenerasyonumdan pek çok tasarımcının hata yaptığını gözlemliyorum, ancak hep birlikte çalışarak bu hataları değiştirmemiz mümkün. Moda dünyası sayısız çalışandan oluşuyor ve Covid krizi sonrası mücadele içinde olan küçük işletmeleri ve atölyeleri desteklemek durumunda kaldık. İlerleyebilmeyi sürdürmenin yolu sadece insanların yaratıcılığına bağlı değil, etrafımızı çevreleyen gerçeklerle de yakından ilgili.
H.B: Modayı nasıl tanımlarsınız?
M.G.C: Benim için bir tutku… Özgürlük hissi veren bir kavram.
R.R: Günümüzde moda hakkında o kadar çok şey konuşuyoruz ki bazen onun eğlenceli olabileceğini unutuyoruz.
M.G.C: Eğlence kavramı çok önemli, moda kesinlikle eğlenceli.
R.R: Modanın esas amacı iyi hissetmek ve hissettirmek. Dünyaya karşı kendini ifade etme biçimi.
M.G.C: Moda pek çok şeyi kapsıyor. Vücudumuz, nasıl görünmek istediğimiz gibi konular. Giysilerimiz ikinci evimiz gibi. Moda oldukça karmaşık bir şey. İnsanlarla kurduğumuz ilişki gibi; onlara kim olduğumuzu gösterme yolumuz ve gücün önemli bir sembolü.
H.B: Maria Grazia’nın kişisel hayatını feminizm prensiplerine göre yönlendirdiğini, Rachele’nin ise cinsiyet çalışmaları konusunda teorik prensiplere odaklandığını biliyoruz. Fikirleriniz nasıl bir araya geliyor?
R.R: Annem feminizme kendi kişisel bakış açısı ile yaklaşıyor. Benim cinsiyet çalışmaları okumayı tercih etmemin sebebiyse, kendimle ilgili bazı sorularımı cevaplama arzumdu. Bence bu iki konu birbirini tamamlıyor; madalyonun iki yüzü gibi. Annemin hayat tecrübesi fazla, ben teorik çalışmalarda daha ilerideyim. Öğrendiğim her konuyu ona aktarır, boşlukları doldurma konusunda yardımını isterim.
M.G.C: Rachele çok radikal biri fakat genç olduğu için bu tabii ki normal. Sohbetlerimizde denge bulmaya odaklıyız çünkü bazen sistemi eleştirsen dahi değiştirmek uğruna bir şey yapmıyorsun. Bence herkesin bir sonraki kuşağın geleceğini değiştirmek üzere küçük adımlar atması gerekiyor.
H.B: Dior’un ilk kadın kreatif direktörüyle konuştuğumuz düşünülürse, hâlâ gelişim evresinde olduğumuzu söyleyebilir miyiz?
M.G.C: İlk zamanlarda pozisyonumun taşıdığı ciddiyete ya da bu görevdeki ilk kadın olma fikrine odaklı değildim çünkü oldukça mutlu bir hayatım vardı. Kadın olmanın problem yaratacağını ya da daha az fırsatım olacağını düşünmemiştim. Fakat şanslı olduğumu net bir şekilde söyleyebilirim; kadınların kıdemli pozisyonlara ulaşması son derece güç. Dior’a başladığımda insanların yoğun tepkisiyle karşılaştım. Kimse kariyerime ya da özgeçmişime dair bir şey söylemiyordu. Uygun olup olmadığımı kimse sorgulamadı. Herkes bu görevi yapan ilk kadın olmama odaklanmıştı. Bir sonraki jenerasyonun bu konuda daha az sorun yaşamasını umuyorum. Gelecekte cinsiyet yerine yetenek ya da deneyimler hakkında konuşacağımızın hayalini kuruyorum.
R.R: Günümüzde hâlâ kadınlar için pek çok zorluk söz konusu.
M.G.C: Üstelik bazı durumlar gelecek nesil için daha da zorlayıcı olabilir. Değişimin tutarsız olması büyük bir risk oluşturuyor.
R.R: Günümüzde feminizm ve hak eşitliği eskisinden daha çok konuşuluyor. Yeni nesil bu sektöre giriş yaptığında, talepleri daha da artmış olacak ve şunu sorgulayacaklar: Her şeye sahipsen neden daha fazlasını talep ediyorsun? Toplumun çekirdek yapısı ve hetero-ataerkillik konularında değişim olana dek risk devam
edecek.
M.G.C: Aslında bu argüman sahip olduğumuz güçle alakalı. Ataerkil görüşün gücünü değiştirmediğimiz sürece, yaşananlar da değişmeyecektir.
H.B: Tasarım sürecinde annenin fikirlerini nasıl değiştiriyorsun Rachele?
R.R: Genellikle annemin fikirlerini değiştirmek zordur. Böyle bir gücüm olduğunu söyleyemem. Açıkçası kimsenin yok. Titizlikle hayata geçirdiği kendine has fikirleri var. Bir koleksiyonun gidiş yönünün değişebilmesi, aramızdaki sohbetlerin ve insanlarla yaptığımız konuşmaların etkisine bağlı.
M.G.C: Geçmişte tasarımcıların yalnız çalışması gerektiği düşünülürdü. Ancak moda kolektif bir çaba gerektiriyor. Herkesle diyalog kuruyorsunuz. Bu nedenle Rachele’nin de ekibimde yer alması çok önemli. O geleceği temsil ediyor ve bu hem benim hem de marka için paha biçilemez. Bir koleksiyon üzerinde çalışırken herkesin bakış açısını öğrenmek isterim. Herkesin dürüst ve açık fikirlerine ihtiyacım var. Rachele neyi hedeflediğimi anlayabilir, düşündüğünü söyleme konusunda korkusuzdur ve sadece beni mutlu etmek amacıyla bir şeyler söylemez. Tüm bunlar benim için çok önemli.
R.R: İşin aslı, hiçbir zaman seni mutlu etmeye çalışmadım. (Kahkaha atıyor.)
H.B: Rachele’nin kültürel danışman olması modaevi için bir dönüm noktası oldu. Bu pozisyon, kreatif direktör olarak sizin açısından da kritik önem taşıyor, değil mi?
M.G.C: Evet, kesinlikle öyle. Rachele’nin görevi sadece benim için değil, stüdyo için de bir ihtiyaç. Ekibimizde çok başarılı birçok tasarımcı var fakat bu tip bir eğitimleri yok. Bu nedenle, ekibe düzenli olarak eğitim veren birinin olması son derece önemli.
R.R: Master eğitimimi tamamladıktan sonra bu pozisyonda çalışmayı hedefledim ve Dior’da yer alma fikri üzerine konuştuk. Markaya feminist bir mesaj katabilmek ancak gerçekçi bir yaklaşım ve çabayla mümkündü. Örneğin sadece kadın fotoğrafçılarla ya da defilelerde yalnızca kadın sanatçılarla çalışmamız bu gerçekliğin bir parçası. Sadece feminenlik trend olduğu için tişört üzerinde bu konuyu vurgulamıyoruz, sektörde eşitliği yaymaya çabalıyoruz.
M.G.C: Asıl çabamız sektördeki tüm kadınlara söz hakkı tanımak ve şanslıyız ki Dior bunun için harika bir platform oluşturuyor. Beş yıl önce markada çalışmaya başladığım ilk günü hiç unutmuyorum. Kadın bir fotoğrafçı ile çalışmak istediğimi söylemiştim ve insanlar çevrelerinde kadın fotoğrafçı olmadığını düşünüyorlardı. Kadınlara fırsat tanınmadıkça, kendilerini gösterme şansı yakalayamamaları normaldi. Kadınların görünür olabilmesinin tek yolu, onlara çalışma imkanı tanımak.
R.R: Dior’un ilk kadın kreatif direktörü olma konusuna dönersek… Evet, annem bir ilk ancak son olmayacak. Bu görevin kadınlarla devam etmesini; ikinci, üçüncü, dördüncü isimleri de duymak istiyoruz.
M.G.C: Kesinlikle. Dior’da amacım kadınların kendilerini güçlü, özgür ve etkin hissetmelerini sağlamak.
R.R: Bence içeriği genişlettin. Feminenlik eskiden belli başlı fikirlerle sınırlıydı. Şimdiyse daha çeşitli anlamlar içeriyor ve farklı pek çok şeyi kapsıyor.
H.B: Lecce’de düzenlenen defilede, koleksiyona katkısı olan pek çok yerel sanatçıyı desteklediniz. Sanatın modadaki gerekliliği konusunda ne düşünüyorsunuz?
M.G.C: Kesinlikle gerekli olduğunu düşünüyorum. I Can’t Wait adlı kitabı çok seviyorum. Bu kitap, insanların sadece yaratıcı taraflarını değil, aynı zamanda kimliklerini ifade etme biçimlerini anlatıyor. İtalya, Yunanistan ve diğer bazı bölgelerde sanatçıların benimsediği gelenekler, kimliklerinin birer parçasıdır. Lüks markalar düşünüldüğündeyse, zanaatkarlar özel ve sıradışı şeyler yaratarak kendilerini ifade ediyorlar, tıpkı Haute Couture koleksiyonları gibi.
R.R: Sanatçıları ve zanaatkarları desteklemeliyiz. Bence Resort 2022 koleksiyonu bu gerekliliğin bir kanıtı.
M.G.C: Yalın ancak göz alıcı bir koleksiyon.
R.R: Her şey bir fikirle başladı, ardından bu işbirliğine dahil olabilecek insanları araştırmaya başladık.
H.B: Bu sayfalarda yer alan Resort 2022 koleksiyonu için sürrealist sanatçı Giorgio di Chirico, Yunan koleksiyoner Alexandre Iolas ve ikonik oyuncu Marlene Dietrich’den esinlendiniz. Neden bu isimler?
M.G.C: Iolas, Milano’daki Vezzoli sergisini gördüğüm an bana ilham verdi. Pek çok sanatçıya yardım eden harika bir koleksiyoner. Metafiziksel fikri ve sürrealist sanatçıları destekliyor. Yunanistan ile klişe bir işbirliği yapmak istemedim. Tam aksine, kendimi klasik Yunan tarihi araştırmasından uzaklaştırdım. Marlene Dietrich ise modern kadını temsil etmesi nedeniyle Christian Dior için son derece önemli bir isim olmuştur.
R.R: Onun bir partide Leda karakterini canlandırdığı bir fotoğrafını bulduk!
M.G.C: Leda, Yunan mitolojisindeki bir varlık. Görünümü o denli etkileyiciydi ki yeniden canlandırmak istedik. Koleksiyon da çok güzel oldu.
H.B: Resort koleksiyonu, Dior tasarımlarının feminen yönünü vurguluyor ve yakın geçmişte ortaya çıkan çok yönlü güzellik algısını onurlandırıyor. Sizce güzellik her daim çok yönlü olabilir mi?
M.G.C: Evet, ben böyle düşünüyorum. Güzellik bir bakış açısı. Onu belli bir kalıp ile sınırlayamayız. Güzellik aynı zamanda gizli eğilimlerle de ilgili. Kültürümüzün bizi hangi oranda etkilediğini anlamamız şart. Örneğin benim aldığım eğitimin Batı kültürüne ait olduğu düşünülürse, güzelliği heykellerle bağdaştırmam mümkün. Güzellik aslında kendine karşı gerçek kalabilmekle ilgili.
H.B: Moda sektörü pandemi sebebiyle büyük bir değişim yaşıyor. Sizce bu değişim nereye doğru gidecek?
M.G.C: Sürdürülebilirliği tüm yönleriyle denemeli ve benimsemeliyiz. İlerlemek ve gelecekte yerimizi almak istiyorsak bu çok önemli çünkü yeni nesil müşteriler bu konuda oldukça hassas. Yeni buluşlarla gezegen üzerindeki olumsuz etkimizi minimuma indirmeliyiz. Aynı zamanda şunun da farkına varmalıyız; insanlar hayal etmek, arzu duymak ve eğlenmek istiyorlar.
HB: Sizce koleksiyonların sayısını azaltmak önemli mi?
MGC: Her marka farklıdır. Defileler sadece koleksiyon tanıtımıyla sınırlı değildir; izleyicileriniz ve müşterileriniz ile tanışmanızı, bir araya gelmenizi sağlayan organizasyonlardır. Dolayısıyla bu karar tamamen markanın inisiyatifinde. Sektörde fazla deneyimi olmayanlar tüm markaların aynı olduğunu düşünür ancak arada büyük farklar var. Ve bu konuda herkes kendinden sorumlu.
H.B: Gelecekten bahsettiniz. Dior’un geleceğinde neler var?
M.G.C: Moda, kendini ifade etmenin önemli bir yolu. Dior’un gelecekte de başarılı olacağından eminim ve bu konuda optimist kalmak istiyorum. Kadın sanatçılara söz hakkı ve görünürlük sunan bu şirkette çalışmayı sürdürmek istiyorum. Diğer bir arzum da stüdyoda gelecek nesille birlikte çalışmak, onların gelişmesine, bu şirketin gelecekte daha da güçlenmesine katkıda bulunmak.