
Her halimiz ile biz
Kadın! Onu yüceleştiren, varlığına hayranlıkla şiirler yazan da var, onu kalıplara sokan ve yeren de. Toplumsal cinsiyete dayalı cinsiyet rolleri ise kadınların her yaşta ve pek çok toplumda yüzleştiği bir olgu. “Evcilik” ile başlayan macera aslında tüm hayatı yönlendiren bir ön hazırlık olmuş yıllarca. Kadınların hayatları boyunca karşılaşmak zorunda oldukları cinsiyet rollerinin ilk aşaması. Çocukken oynadığımız oyunların ardından okul ve iş hayatında da yaşadık elbette bize empoze edilen bu cinsiyet rollerinin baskısını. O sıralar anladık mı peki? Çoğumuz normal buldu. Kadınlara mesleklerini dahi seçerken daha az yorucu sanılan öğretmenlik veya hemşirelik gibi mesleklerin yakıştırılması, makine kullanımına dayalı mesleklerin ise “erkek mesleği” olarak görülmesi, ilkel toplumlara kadar gittiğimizde kadınların toplayıcılık gibi sabit alanda dururken erkeklerin avcılık gibi güç gerektiren işleri üstlenmesi ve evden uzaklaşabilme özgürlükleri durumun bugünlere yansıması.
Oldum olası kadınlara veya kadın olmaya hem manevi hem de fiziksel olarak birçok anlam yükleniyor. Birçok kültürde kadınlardan beklenen özellikler sabırlı, sakin, fedakar, bakımlı, anlayışlı, rasyonellikten uzak olmak iken erkeklerden beklenen özellikler ise cesur, sert ve rasyonel olmaları. Modern olarak adlandırılan günümüz dünyasında iş hayatında yer alan kadınların kimi iş kollarına uygun bulunmaması, kadınların yönetici pozisyonlarında çalışmasının önlenmek istenmesi (Cam Tavan); iş hayatında kadınlara atfedilen bu özellikler sonucu ortaya çıkan cinsiyete dayalı ayrımcılığın yalnızca birkaç örneği. Medya ise bizlere cinsiyet kalıp yargılarının görselleştirilerek aktarılmasını ve yayılmasını sağlıyor. Neredeyse hepimizin severek izlediği özellikle romantik komedi türündeki dizi ve filmlerde erkek karakterlere zeki, patron, yönetme kabiliyetine sahip, rasyonel ve güçlü gibi roller uygun görülürken; kadın karakterlere masum, sakar, duygusal, ekonomik bağımsızlığı bulunmayan, sevilmeye muhtaç ve kuşkusuz fiziksel olarak güzel ikincil roller uygun görülüyor. Sonra gelsin, bilinçaltında konumlanan kadın algısı. Bu algıyı yıkan kadınlar ise, ana konumuz.
Eşsizliğe inananlar
Güzellik algısına gelince… Kusursuz hatlara sahip, zayıf, dolgun dudaklı, beyaz tenli ve düzgün kaşlara sahip olmak mı acaba gerçek güzellik? Yoksa ince dudaklı, dolgun yüzlü, balık etli, minyon ve kalın kaşlı olmak mı? Güzel olmak üzerine kurduğumuz cümleler aslında tam da zihinlerde canlanan ideal kadın olmakla ilgili! Döneme, kültüre ve coğrafyaya bağlı olarak değişen güzellik algılarında değişmeyen tek şey ise güzelliğin kadın için bir nitelemeden öteye geçip bir gereklilik haline gelmesi. Muntazam bir burna, ince bele, kusursuz bir cilde, uzun saçlara sahip olmak “güzel” kadının olmazsa olmazları haline geliyor. Filmlerden reklamlara kadar birçok alanda “güzel kadın olmak” öğütleniyor. İdealize kalıpların ideal güzellik algısı yarattığı günümüzde; Winnie Harlow, Sofia Jirau, Cinta Tort Castro gibi kadınlar ise standartlaşmış güzellik algılarına savaş açarak takdirimizi topluyor.
Yazı Elif Hilal Taşçı