
Rojbin Erden: çok başka bir frekans
Hem enerjisiyle girdiği her ortamın frekansını değiştirebilme gücüne sahip hem de uyumlu insanlarla karşılaşmak oldukça zor. Ama Rojbin stüdyoya girdiği ilk andan itibaren kendisinin bir istisna olduğunu tüm ekibe kanıtladı. Yüksek aurasının bulaşıcı olduğunu da söylemek gerek. Hayat verdiği karakterlere kattığı derinlik, sadece rolüne değil, kendi ruhuna da dokunuyor belli ki. Eleştirilere karşı sergilediği olgun tavrıysa onun içsel gücünü ve sanatına olan inancını yansıtıyor. Hayatı küçük anlarla anlamlandıran ve her dönüşümün değerini bilen yaklaşımı Rojbin Erden’i hem sahnede hem de gerçek hayatta parlatmaya yetiyor. Biz de onunla kalıpların dışında ve ilham verici bir yolculuğa çıkıyoruz.
Hayat verdiğin karakterlerdeki gibi güçlü ama aynı zamanda seni onlardan ayıran çok daha enerjik bir sekanstasın. Sen kendini nasıl tanımlarsın?
Enerjimi yüksek ve dengeli tutmayı seviyorum. Fakat iş yerinde özel hayatıma göre daha sakin bir insanım; özel hayatım ve iş hayatımı birbirinden ayrı tutmayı seviyorum.
Oyunculuk kariyerini de bu etkenler arasına alırsak hikayeni de en başından dinlemek isteriz. Nasıl başladı bu yolculuk ve senin hayatında ne yönde bir dönüşüm geçirmene neden oldu?
Küçüklüğümden bu yana müzik ve oyunculuk en büyük tutkum. Fakat üniversiteye kadar küçük bir ilçede büyüdüğüm için müzik veya oyunculuk üzerine yeterli bir eğitim alamadım. Üniversitede operayla başlayan eğitim hayatım pandemiyle birlikte yarım kaldı ve oyunculuğa yoğunlaşmış olduğum bir sürece girdim. Müzikten uzaklaştığımı düşünürken aslında müzik ve oyunculuğun birbirlerini güçlendirdiklerini fark ettim. Müzik kulağım ve müziklerin bende yarattığı duygular oyunculuk anlamında ufkumu inanılmaz açtı.
Sosyal medya, hayatlarımızın daha görünür olduğu bir mecra. Hem bir sanatçı hem de bir birey olarak sosyal medyadaki beklentilerin ve güzellik algılarının seni nasıl etkilediğini düşünüyorsun?
Evet, maalesef günümüz dünyasında yaratılan güzellik algısı normlar bizi bir kalıba sokmaya çalışsa da kendime bunların gerçeklikten uzak ve bize dayatılmak istenen algılardan ibaret olduğunu hatırlatıyorum. Paylaşımlarımı kusur olarak görülen algılara takılmadan yapmaya çalışıyorum.
Bir oyuncu olarak, izleyicinin duygusal bağ kurduğu karakterlerin senin üzerinde bıraktığı etkiyi gerçekçi bir açıdan nasıl değerlendiriyorsun?
İzleyiciden geri dönüş almak, yarattığın karakterle empati kurabiliyor olmaları çok motive edici. Bazen duygusal olarak çok ağır sahneler çekiyoruz. Karakteri içselleştirdiğim, empati kurduğum yerde sahnenin ağırlığı altında ezildiğimi hissettiğim zamanlar olabiliyor. Çünkü beden ve beyin sahnenin gerektirdiği duyguyu tüm gerçekliğiyle yaşıyor. Bu da enerjini ve duygu durumunu etkilemiş oluyor. Bu gibi sahnelerden sonra bol bol kahkaha atmaya ve arkadaşlarımla vakit geçirmeye öncelik veriyorum, enerjimin değişmesine çok yardımcı oluyor.
Kimimiz için yemek kimimiz için de buluşmak için arayan bir arkadaş hayır diyemediklerimiz arasında yer alabiliyor. Senin asla hayır diyemediğin birisi veya bir şey var mı?
Önceden “hayır” demek benim için çok daha zor bir yerdeyken iş yoğunluğu ve zaman yönetimi yapmak zorunda kalmamla birlikte hayır demeyi de öğrenmeye başladım. Sevdiğim ve vakit geçirmekten hoşlandığım insanların tekliflerini geri çevirmekte tabi zorlanıyorum ama birbirimize uyum sağlamak ve anlayış göstermek her zaman en öncelikli beklentim.
**Röportajın tamamını ALL Aralık-Ocak sayısında ve dijital platformlarda.
Röportaj Cansu Karakuş
Fotoğraf Ali Kalyoncu
Moda editörü İrem Derya Kaplan
Saç Taha Kaymaz
Makyaj Alper Kabadayı
Fotoğraf asistanı Ayça Ayaz
Moda editörü asistanları Yasemin Kuloğlu, Afra Örs, Faruk Şahade